İslami Kimliğini Koru: Şüphe ve Şehvet Çağında Müslüman Kalmak

Haziran 25, 2025

Görüldüğünü Bilmek, Görmeden Yaşamak Değil

Murakabe; her an Allah ile birlikte olma bilinci demektir. Fakat bu sadece bir kavram değil, hayatın tamamını şekillendirmesi gereken bir bilinç halidir. Çünkü mesele, Allah’ın bizi görüp görmemesi değil; bizim O’nun bizi her an gördüğünü ne derece idrak ettiğimizdir. Günlük hayatımızın neredeyse %90’ını autopilot modunda yaşarken –yani bilinçsizce yürür, konuşur, dişimizi fırçalar, araba kullanır– bu bilinci hayatın merkezine almak hiç de kolay değildir. Ancak İslam, bu bilinçle yaşamamızı ister. Murakabe, sıradan bir manevi seviye değil, İslam’ın özü olan ihsan makamının ta kendisidir.

Kur’an’da Ali İmran 5. ayet şöyle der: “Şüphesiz yerde ve gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.” Aynı şekilde Mümin Suresi 19. ayet, “Gözlerin hain bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir,” diyerek Allah’ın sadece zahiri değil, kalbi niyetleri de bildiğini bildirir. Biz bazen Allah’ın bizi gördüğünü unutmaz, ama bu bilinçle yaşamayız. İşte asıl mesele budur: Bilgi değil, bilinç eksikliği. El Basir olan Allah her an görmektedir. Peki biz her an O’nun huzurunda olduğumuzun bilincinde miyiz?

Bu konunun anlaşılması, yalnızca teorik bir mesele değil; ibadetlerden insan ilişkilerine, ticaretten yalnızlık anlarına kadar hayatın tamamını etkileyen bir derinliktir. Müslim’de geçen uzun bir hadis bu konuda bize güçlü bir temel sunar: Hz. Ömer’in anlattığına göre bir gün Resûlullah’ın yanına, elbisesi tertemiz, saçları simsiyah, yolculuk belirtisi taşımayan bir adam gelir ve Efendimize İslam’ı, imanı ve ihsanı sorar. İhsan nedir? “Allah’ı görüyormuş gibi ibadet etmendir; sen O’nu görmesen de O seni görmektedir,” buyurur Peygamberimiz. İşte bu murakabenin tanımıdır. Ve dikkat edin, Peygamberimiz bu sahneyi “Cebrail geldi, size dininizi öğretmek için…” sözleriyle tanımlar. Yani ihsan –ve dolayısıyla murakabe– İslam’ın temellerindendir.

u5225836318 muslim man reading quran ar 34 v 7 1c92f2d5 fd7b 4828 9d02 8477b8685398 2

Allah’ın bizi görmesi, O’nun “El-Basir” isminde tecelli eder. Bu sıfat, Allah’ın her şeyi, her an, hiçbir engel tanımaksızın görmesini ifade eder. Görme sadece gözle sınırlı değildir. Allah, kalpteki sevgiyi, nefreti, planı, niyeti, acıyı ve sevinci de görür. Zaman ve mekân kavramlarının ötesinde olan Allah, aynı anda geçmişi, bugünü ve geleceği görebilir. Nitekim bir bina içinde sadece bir odada olan kişi yalnızca o odayı görürken, üstten bakan biri tüm odaları görebilir. Allah’ın görmesi, böyle bir kuşatıcılıktadır.

Allah’ın görmesiyle ilgili anlayışımızı derinleştirmek için kendi sınırlı görme kapasitemizle bir kıyas yapmamız gerekir. Mesela bir kartal, 3 kilometre öteden bir avı net görebilir. İnsan ise 200 metreden ötesini seçmekte bile zorlanır. Kartalın bu üstün görme yeteneğini bile tam idrak edemeyen bizler, Allah’ın sınırsız görmesini nasıl kavrayalım? Tıpkı portakal suyunu hiç görmemiş bir kabilelinin onu “turuncu süt” olarak tarif etmesi gibi, bizim El Basir ismini anlamaya çalışmamız da ancak bu ölçüde olacaktır. Bu kıyaslar, anlamaya değil, aczimizi idraka vesile olmalıdır.

u5225836318 muslim man reading quran ar 34 v 7 1c92f2d5 fd7b 4828 9d02 8477b8685398 0

Kur’an, insana “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?” (Zümer 9) diye sorar. El Basir olan Allah’ı bilenle, O’nun her an görmesine göre yaşayan bir olur mu? Murakabe bilinci, yalnızca bilgiyle değil, bu bilgiye uygun davranışla mümkündür. Zira teoride “Allah görüyor” diyen ama pratikte O’nu yok sayan bir hayat, imanla değil gafletle örtüşür.

Hz. Ömer’in bir çobanla arasında geçen meşhur kıssa bu bilincin ete kemiğe bürünmüş halidir. Hz. Ömer çobana, “Bu sürüden bir koyunu bana satsan, sahibin de fark etmese, ne olur?” diye sorar. Çoban, “Sahibim görmese bile Allah görür,” cevabını verir. Bu söz Hz. Ömer’i derinden etkiler. O çobanı azat eder ve “Sen Allah’ı bu denli bilip yaşadığın için seni özgür bıraktım, Allah da seni cehennemden azat etsin,” diye dua eder. İşte murakabe bilinci budur: Kimse görmese bile, Allah’ın gördüğünü bilip ona göre davranmak.

Günümüz insanı için en büyük tehlike, Allah’ın görmesini inkâr etmek değil, O’nu bilmesine rağmen umursamamaktır. Oysa bizim küçücük bir çocuğun veya bir büyüğün yanında bile davranışlarımızı değiştirdiğimiz oluyor. Peki ya Allah’ın huzurunda olduğumuzda? Allah bizim gece ağlamamızı, yalnızlığımızı, derdimizi, içten dualarımızı da bilir. Gecenin karanlığında kalbindeki sızıya kadar bilir. O’na sığınırsan, seni oradan çıkaracak olan da O’dur. Hz. Yusuf’u kuyudan çıkaran Allah, seni de sorunlarından kurtarır. Yeter ki sen O’nun seni gördüğünü bil ve bu bilinçle yaşa.

Murakabe, yalnızca “görüldüğünü bilmek” değil, bu bilinci yaşamına sindirmektir. Her an, her yerde, her durumda Allah’ın seni izlediğini ve ne yaptığının, ne niyet ettiğinin, ne düşündüğünün farkında olduğunu kabullenmektir. El Basir olan Allah’ın gözetiminde yaşamak, seni kötülükten alıkoyar, iyiye yönlendirir. Çünkü yalnız olmadığını bilmek, bir davranış disiplinidir.

İnsanın imanı ancak Allah’ı tanıdığı kadar derinleşir. Zira sevgi tanımakla mümkündür. Tanımadığın bir Allah’a neyi seveceksin? Onun sıfatlarını bilmeyen biri, nasıl bir kulluk sergileyebilir? Allah’ın El-Basir sıfatını hakkıyla anlayan biri, ibadetinde de, ilişkilerinde de, yalnızken dahi dikkatli olur. Çünkü bilir ki hiçbir şey gizli değildir. Yaptığı iyilik de kötülük de kayıt altındadır.

Bu yazıyı okuduktan sonra sormamız gereken temel soru şudur: “Ben gerçekten El Basir olan Allah’ın beni gördüğü bilinciyle mi yaşıyorum, yoksa sadece bilmekle yetinip, davranışlarımı gafletle mi sürdürüyorum?” Bilmek bir ilk adımdır, ama asıl kıymetli olan, bu bilginin amele dönüşmesidir.

Sık sorulan sorular